Bu yaşıma geldim ilk kez iftar sofrasına yalnız oturdum. Tuhaf hissettirdi kalabalıklar içinde yalnız kalmak. Açtım orucumu ama, hissettiğim o buruk duyguyu anlamaya çalışırken, doydum mu, doymadım mı, ne yedim bilemedim.
Zira biz alışığız kalabalık iftar sofralarına, evin içindeki o koşuşturmalara, sıcacık yensin diye son dakika fırından gelen dumanı üzerinde tüten ramazan pidelerine. Annemin o incecik sardığı dolmaların övgü dolu muhabbetlerine, ev yapımı kompostoları kaşıkla içmeye. Ramazandan ramazana eve giren pastırmanın kenar çemenlerini ayıklarken, en güzel yerini atıyorsun diye babadan yenilen fırçaların lezzetine. En çok da aile fertlerinin eksiksiz bir araya gelmesine.
Biz alışığız akrabalarımızla sıra yemeklerinde buluşmaya. Halamın en sevdiğim tatlıyı bütün akşam buzdolabının üzerine saklayıp; her yıl sürpriz bir seramoni ile masaya getirmesine.’’ Çok doydum bir kaşık yiyecek halim kalmadı’’ derken bile aslında muhallebiden sonra gelecek olan bamya çorbasına bekliyor olmaya. Dayının “hadi allasen bir kaşık daha’’ ısrarına hazırlıklı son lokmayı özellikle bekletmeye. Alışılmışın dışında spontan yaşıyoruz artık hayatı, bir anda evlere kapatılıyor, bir anda yeni normallerle salınıveriyoruz dışarı. Korkunun içine esir olduğumuz bir ramazan ayı daha ve artık zor geliyor, tahammül sınırımızı çoktan aştık.
Şimdi özlediğimiz o günler için hepimiz şu muhabbetleri yapmışızdır eminim; ‘’Artık şu davetleri bitirelim, sen bana ben sana ne gerek var. İhtiyaç sahiplerine verilmeli hem iftar. Hem çok yoruluyoruz, hem masraflı, hem çok kalabalık oluyor, hem de mutfaktan çıkamıyoruz’’..
Hayatı ne kadar zorlaştırmışız kendimize oysa. Üç çeşit, beş çeşit, on çeşit şatafatlara yormuşuz meğer kendimizi. Dernek, arkadaş, akraba, iş, eş dost yemeklerine gitmemek için bahaneler uydurmuş, kalabalıklardan şikayet etmiş, kaçmışız. Bilememişiz ne kıymetliymiş o dost meclisleri. Tek başına iftar açınca mı idrak edilecekti.
Baba evinin sofrası gariban kaldı, elden ele dağıtılan çorba kaseleri hayal oldu yine. Evlatlar, torunlar ayrı ayrı evlerde, herkes yalnız, herkes mutsuz, herkes tatsız.. Ömrümüzden iki yıl çalan bu illet virüs daha ne kadar yalnızlaştıracak insanları?
Olmaz öyle tek başına iftar sofrası, kalabalıklarla paylaşacağımız sofralarımız, sağlıkla korkmadan yaşayacağımız günlerimiz, hayırlı ramazanlarımız olsun.