Eğer yeniden başlayabilseydim yaşamaya
İkincisinde daha çok hata yapardım
Kusursuz olmaya çalışmaz, sırt üstü yatardım.
Neşeli olurdum ilkinde olmadığım kadar.
Çok az şeyi ciddiyetle yapardım
Temizlik sorun bile olmazdı asla,
Daha çok riske girerdim
Seyahat ederdim daha fazla
Daha çok güneş doğuşu izler,
Daha çok dağa tırmanır
Daha çok nehirde yüzerdim.
Görmediğim bir çok yere giderdim.
Dondurma yerdim doyuncaya,daha az bezelye
Gerçek sorunlarım olurdu,hayali olanların yerine.
Yaşamın her anını gerçek ve verimli kılan insanlardan olurdum.
Farkında mısınız bilmem ,yaşam budur zaten.
Anlar,sadece anlar.
Siz de “an”ı yaşayın.
Hiçbir yere yanına:
Termometre,su,şemsiye ve paraşüt
Almadan gitmeyen insanlardandım ben.
Yeniden başlayabilseydim,
İlkbaharda pabucumu fırlatır,atardım.
Ve sonbahar bitene kadar yürürdüm çıplak ayakla.
Bilinmeyen yollar keşfeder,
Güneşin tadına varır,çocuklarla oynardım,
Bir şansım daha olsaydı eğer…
Ama işte 85’indeyim ve biliyorum ,
ÖLÜYORUM…
Jorge Luis Borges’in şiirine rastladım okuduğum kitapta. Sonra düşündüm.” Beni, seni, onu “anlatıyordu bütün çıplaklığıyla.
Ve ardından şu şarkıyı mırıldanmaya başladım birden “Bir ilkbahar sabahı güneşle uyandın mı hiç?” Aynı şeylerdi anlatılan. Çılgınlık yapmaktan alıkoymuşsa seni bulunduğun konum, istediklerini yapamamışsan, içinden geldiği gibi sevememişsen, apartman dairesinde yaşadığın için içinden geldiği gibi avaz avaz şarkı söyleyememişsen: “Sen hiç yaşamamışsın.”( Ben de avaz avaz şarkı söylemeyi çok istiyorum; ama kader…)
Yaşam bize verilen armağan. Başı ve sonu belli olmayan bir armağan… Dün dünle gitti, yarın hiç olmayabilir. O halde bugünü iyi değerlendirmeliyiz.
Dilediğiniz hayatı mı yaşıyorsunuz; yoksa sadece hayatta kalma mücadelesi mi vermeye çalışıyorsunuz? İçinde bulunduğunuz hayat sizi mutlu ediyor mu? Yoksa orada olmaya zorunlu musunuz?
Ne kadar çocuksunuz, çocukluğunuza ait hayallerden ne kadarı kaldı elinizde. Yoksa hepsi silinip gitti mi?
Elbette sorumluluklarımız var, maddi ihtiyaçlarımızı sağlamak için çalışmak zorundayız. Çocuklarımız varsa onların geleceğini garanti altına almak ebeveyn olarak bizim görevimiz. Ama bu arada maddiyat peşinde koşarken hayatı ıskaladığımızın farkında mıyız?
Elbette sorumluluklarımızı unutmak, başıboş davranmak anlamına gelmiyor hayatı yakalama çalışmak. Tatil günlerinde neler yaptığımız önemli, o günleri nasıl değerlendirdiğimiz… Eşimize çocuklarımıza yeterince zaman ayırabiliyor muyuz, yoksa ihmal mi ediyoruz işlerimizin arasında bizi yürekten sevenleri.
Sevdiklerinize saatlerce zaman ayıramayabiliriz, önemli olan kısa zamanı en iyi şekilde değerlendirmek. Birlikte kaliteli zaman geçirmek… Saatlerce bir arada oturup hiç konuşmamaktan ya da sürekli kavga etmekten daha iyidir sanıyorum kısa; ama güzel geçirilen zaman.
Zaman zaman yalnız kalma ihtiyacı da duyabiliriz… Kaçabiliyor muyuz etramızdakilerden, sorumluluklardan. Kısa bir an için bile olsa sadece kendimizle baş başa kalabiliyor muyuz?
Benim bunu yapma lüksüm yok diyenlere inanmıyorum. Haftada iki saat de olsa kaçabiliriz bizi boğan keşmekeşten. Kendimizle baş başa kalabilir, tazelenir ve daha mutlu, daha huzurlu dönebiliriz yeniden o karmaşanın içine.
Haydi, bu hafta kendimize zaman ayıralım, uzaklaşalım kısa bir an için de olsa… Kendimizle baş başa kalalım. Yenilenmiş tazelenmiş dönelim işimizin başına, sevdiklerimizin yanına…
Eğitimci-Yazar
Gülseren Şenyüzlü
gulserensenyuzlu@gmail.com