Bu ayki seyahat yazarımız Doktor Berna Bozca oluyor.
Berna Hanım ailesi ve arkadaşlarıyla birlikte gittikleri Brezilya’nın dünyaca ünlü Sao Paulo anılarını yazdı. Brezilya’ya buyurun.
Sao Paulo 20 milyon nüfusuyla Brezilya’nın ve aynı zamanda Güney Amerika kıtasının en büyük kenti. 1554’de Portekizli papazlarca kurulmuş. Bu nedenle ana dil portekizce ve halkın çoğunluğu katolik hristiyan. Kahve üretimi ile gelişen kent Portekiz başta olmak üzere İspanya, İtalya, Almanya ve Japonya’dan birçok göçmen gelmiş. Bu yüzden belirgin bir ırk yok. Caddelerde dolaşırken her ırktan insanı görebiliyorsunuz. Hatta dünya genelinde Japonya’dan sonra en çok Japon nüfusunun olduğu kent.
Trafik çok kötü
Biz Sao Paulo’ya THY’nin direk uçuşuyla yaklaşık 14 saatte geldik. Otelimize varmak ise bir o kadar sürdü. Trafik İstanbul’dan daha kötü. Dakikalarca hatta saatlerce bekliyorsunuz. Toplu taşıma kullanma alışkanlığı yok. Herkesin arabası var. Nüfusun kalabalıklığı düşünülünce 3-4 şeritli yollar bile yetmiyor bu şehirde. Hatta o kadar kötü ki; rehberimizden insanların randevularını en az bir saat sonrasına ayarlamalarının rutin bir davranış şekli olduğunu öğreniyoruz.
Yavaş akan trafikte otelimize giderken sayısız gökdelenleri farkediyoruz. Kente bu gökdelenler nedeniyle ‘Güney Amerika’nın Chicago’su’ dendiğini öğreniyoruz. Otel ekibinin karşılaması çok sıcakkanlı. Aslında herkes sıcakkanlı ancak İngilizce bilme oranı yok denecek kadar az. Bu nedenle çoğunlukla işaret diliyle anlaşmak zorunda kalıyoruz. Aslında bu durumdan çok da eğleniyoruz..
Çantanıza sahip olun
Ertesi gün Sao Paulo gezimize şehre adını veren Padre Jose Anchieta heykelinin de bulunduğu Praca da Se Meydanı ve Se Katedrali ile başlıyoruz. Meydanın ihtişamını bozan şey ise çok sayıda evsiz. Şehre Chicago adını verdiren gökdelenler kadar gecekondular da çok bu kentte. Bu nedenle Sao Paulo güvenli bir şehir değil. Suç ve hırsızlık oranı çok yüksek. Rehberimiz sürekli çantalarımıza dikkat etmemiz hususunda bizi uyarıyor. Sao Paulo’da ikinci durağımız Özgürlük Anıtı..
Paranın nabzını tuttuk
Burada şehre gelen turistlerin çaldığı ‘barış çanı’ var. Biz de kusur kalmıyor ve dünya barışı için çanı tıngırdatıyoruz efem. Buradan Paulista Bulvarına geçiyoruz. Aynı Türkiye’deki gibi işportacılar her yerde. Hatta Brezilya’ya özel bir el topu satan işportacılarla karşılıklı biraz oynayıp eğlenip eşe dosta satın aldıktan sonra, dünyanın 3. Büyük borsası olan Bovespa binasına giriyoruz. Paranın nabzını tutuyoruz. Bu durum bizi acıktırıyor tabi.. ‘Churrasgrill Espetinhos’ isimli çok özel bir restaurantta yemeğe geçiyoruz.
Mekanın özel kılan yemeklerinden çok mimarisi; 147 yıllık incir ağacını koruyacak şekilde inşa edilmiş olması.. Yemek kültürü bize benzer aslında. Bol et ağırlıklı menüler, biraz da deniz ürünleri.. Tropik meyveler ise şahane, mutlaka denenmeli.. Karnımızı doyurduktan sonra yürüyüş iyi gelir düşüncesiyle Sao Paulo’nun en büyük parkı olan ‘İbirapuera’ parkına geçiyoruz. Amazon yerlilerinin tahta oyma süs eşyalarını sergilediği mini Pazar yerini geçerek canlı müzik yapan Brezilya gençlerini ‘coconut’ sularımızı içerek seyrediyoruz. Tadı tatlımsı suya benzeyen coconut’ı ben pek sevmedim ama gitmişken denemeye değer, tavsiye ederim..
Dr Berna Bozca