Türkiye birkaç gündür Yusufeli Kaymakamı Hacı Kerim Meral’i konuşuyor.
Ana akım medyada, yerelde, sosyal medyada her yerde o var.
Kaymakam bey ilçedeki bir restorana gidiyor.
Yemekler yeniyor, tatlı yeniyor, çaylar içiliyor.
Sonra hesap zamanı gelince yemeği beğenmediği aklına geliyor.
Gittiğiniz en süper restoranda bile beğenmediğiniz yemek olabilir.
Ama o zaman garsonu veya işletme sahibini çağırır neden beğenmediğinizi sorun neyse yemek yerken anlatırsınız.
Onlarda yemeği alıp değiştirir veya siz mekanı terk edersiniz.
Ama yemek yeniyor, tatlı yeniyor, çaylar içiliyor hesap ödeme zamanı beğenmediğinizi söylerseniz olmaz.
Özellikle bulunduğunuz makamı, koltuğu, devletin gücünü kötüye kullanmış olursunuz.
Devlet terbiyesi ve nezaket diye bir şey var.
Kaymakam bey için İç İşleri Bakanlığı Soruşturma başlattı.
Sonucunu soruşturma sonrası göreceğiz.
Elbette devlet terbiyesi ve nezaket önemli.
Özellikle yönetici makamında olanlarda daha da bir önemli.
Kim olursanız olun, devletin atadığı koltuklardan kimseyi azarlamak, fırça atmak, odanızdan hatta şehirden kovmaya kalkmaya hakkınız yok.
Devletin imkanlarını ve makamını kendi keyfinize göre kullanmaya hakkınız yok.
Bir dönem İhsaniye Kaymakamı Ömer Faruk İlhan vardı.
Ben Gazlıgöl havzasında çarpık yapılaşmayı, devre mülk mağdurlarını, saadet zinciri vurgunları yazdıkça kaymakam bey gece yarısı telefon edip tehditlerde bulunuyordu.
Yaptığı yanlışları, kimlere göz yumduğunu, devletin MP5 silahı ile nasıl domuz safariye çıktığını yazıyordum.
Ben yazdıkça o mahkemeye başvurup 20’den fazla dava açıtı.
O dava açtıkça Afyon basını onu övüp beni vatan haini ilan etmeye çalışıyordu.
Devletin tüm kademeleri bir termal işletmesi için sıcak su kuyusu açamaz demesine rağmen kaymakam ve vali oluruyla kuyukondu açtılar.
Yazık.
Dönemin Valisi İrfan Balkanlıoğlu yazdığım bazı yazılardan dolayı mahkemeye verdi.
Yazının başlığı “MAGANDA VALİ” gittik ifademizi verdik, sebeplerini anlattık mahkeme takipsizlik verdi.
Vali bey hızını alamadı bir gün odasında bir görüşme sırasında, “Defol git, seni Afyon’da görmek istemiyoruz.
Yazı yazmanı istemiyoruz” diyerek Afyon’dan kovmaya kalktı.
O zamanlar Afyon’da Fethullah Gülen Cemati hakkında yazı yazan tek gazeteci olmanın dayanılmaz gururunu yaşıyorum.
Bugün Fetö karşıtı olanların bana karşı nasıl mücadele ettiklerini biliyorum.
Bir vali, şehirdeki bir gazeteciyi tehdit edip kovmaya kalkma cesaretini nereden buluyor?
Devletin makamından, koltuğundan.
Hani Valilik lojmanını bile Fetö hücre evine çeviren adam.
Neyse devlet adamlığı ve nezaket rafa kalktığı yıllar.
Bir günde o dönemki Belediye Başkanı Burhanettin Çoban bir mail attı.
“Sabrımızı zorlama, sen üniversitemizden, valilikten ve belediyemizden ne istiyorsun?”
Üniversite Rektörü Mustafa Solak, ne kadar FETÖ bağlantısı olduğunu gayet iyi biliyorsunuz.
Nasıl aklandığını da biliyoruz.
Vali İrfan Balkanlıoğlu, valilik konutunu bile FETÖ toplantılarına açan adam.
Burhanettin Çoban başkanım için ne söylemsem az.
Bu şehirde herkes her şeyi biliyor.
Ben devletin atadığı adamların işlerini devlet terbiyesi kuralları içinde ve nezaket içinde yapmalarını istiyorum.
Ben yaptıkları işleri kanunlar ve kurallar içinde yapmalarını istiyorum.
Başka da bir isteğim yok, hele de sizlerden asla.
Bir de Uğur Kolsuz valim var.
Cumhuriyet’in 100. Yılı Türk Dünyası şöleni projesi yapıldı.
Bu proje için Afyon Belediyesi ve Valilik ile iş birliği yapmak istedik.
Vali hanım gerçekten çok ilgilendi ve bir komisyon kurulsun.
Bizden de bir vali yardımcımız olsun dedi.
Ne güzel peki dedik.
Birkaç gün sonra Vali yardımcımız Uğur Kolsuz’a projeyi anlatmaya gittik.
Vali yardımcım bizi kabul etmedi.
Kapıda dımdızlak kaldık.
Hayırdır inşallah dedik.
Yanımızda bulunan müdüre hanım içeri girdi çıktığında hiç hoş bir karşılama olmadığını anladım.
Sonra proje başkalarına anlatıldı, o başkaları gidip vali yardımcımıza anlattı.
Birkaç gün sonra proje toplantısı var denildi.
Gittik vali yardımcımızın odasına girdik.
Girer girmez vali yardımcımız Uğur Kolsuz, yanımızda bulunan bir kadın müdüre, “Müdire hanım siz kaç yıllık memursunuz?
Bir proje nasıl yapılır bilmiyor musunuz, siz nasıl iş yapıyorsunuz? diye benim ve orada bulunan 4 kişinin içinde devletin vali yardımcısı, devletin bir kadın müdürüne hiç şık olmayan bir yaklaşımla fırça atıyor.
Müdire hanım, “Efendim proje bizim değil üç derneğin.
Proje sahibi burada o anlatacak” dedi.
Vali yardımcımız hala öfkeli bir biçimde fırça atmaya devam ediyor.
Dayanamadım, “Efendim projeyi anlatmaya ben geldim.
Bu konuda bir sorunuz varsa ben açıklayayım” dedim.
Vali yardımcım, “Ben seni çağırmadım ki, açtın kapıyı girdin” dedi.
O zaman ben çağrılmadıysam çıkayım.
Projeyi anlatacak tek kişi benim.
Biz buraya zaten proje konuşmaya değil fırça yemeye gelmişiz.
Fırçamızı da yedik ben gideyim o zaman” dedim.
Vali yardımcım, “ne münasebet ben 30 yıllık devlet memuruyum niye fırça atacakmışım, çıkın lütfen” diyerek kibarca kovdu.
Evet devlet adamlığı, devlet terbiyesi önemli.
Nezaket o da önemli.
Ama hiç kimse oturduğu koltuğa güvenerek başkasına herkesin içinde fırça atma hakkı yok.
Özellikle bir vali yardımcısının bir kadın müdüre bu şekilde davranması ne nezaket kurallarına ne de devlet adamlığına sığmaz.
Hadi ben gazeteciyim ben alıştım sizin gibi kişilerin beni sevmemesine ve kovmalarına hiç sorun değil.
Ama herkes biraz oturduğu koltuğun hakkını layıkıyla versin.
Tamam şimdi Yusufeli Kaymakamını konuşuyoruz.
Tamam da O tek değil ki.
Her yerde oturduğu koltuktan güç alarak müdürlere, memurlara, gazetecilere ve halka kemkiren idareciler var.
Allah herkese devlet adamlığı terbiyesi ve nezaket versin.