Antibiyotikler, 20 yüzyılın en önemli keşiflerinden biri olup bakteriyel enfeksiyonların tedavisinde olmazsa olmaz ilaçlardır. Bu ilaçlar, keşfedildikleri ilk yıllarda, bakterilerle savaşın insanlık lehine kazanıldığı sevincini yaratsa da bu sevinç kısa sürmüş, yaygın kullanımla birlikte günümüze kadar katlanarak gelen bakterilerdeki antibiyotik direnci çağımızın en önemli sağlık sorunlarından biri olmuştur. Bir bakterinin bir antibiyotiğe dirençli hale gelmesi, artık o antibiyotiğin o bakterinin yol açtığı enfeksiyonların tedavisinde kullanılamayacağı anlamına gelmektedir.
Günümüzde dirençli bakteriler nedeniyle yılda yaklaşık 700 bin kişi hayatını kaybetmektedir. Özellikle hastane enfeksiyonlarında etken olarak karşımıza çıkan ve mevcut tüm antibiyotiklere dirençli bakteriler insan sağlığını tehdit eden büyük bir soruna neden olmaktadır. İngiltere’de 2016 yılında yayımlanan bir raporda 2050 yılında en sık görülen ölüm nedeninin dirençli bakteri enfeksiyonları olacağı vurgulanmaktadır. Aynı zamanda bu sorun ciddi ekonomik kayıplara da yol açmaktadır.
Antibiyotik direnci gelişiminin en önemli nedeni uygunsuz kullanımdır.
Gerekli olmadığı halde, yetersiz ya da fazla sürede, gereğinden daha geniş spektrumlu antibiyotiklerin kullanımı, bakterilerde direncin indüklenmesi ve yayılımında önemli rol oynar. Ülkemizde de uygunsuz antibiyotik kullanımı ne yazık ki çok yaygındır. Ülkemizde her 10 reçetenin en az 3’ünde antibiyotik olduğu bilinmekte olup ne yazık ki OECD ülkeleri arasında kişi başına antibiyotik tüketiminin en fazla olduğu ülke Türkiye olarak görünmektedir. Bu olumsuzluğun sonucu olarak da hem hastanelerde hem de toplumda bakterilerde antibiyotik direnç sorununu en yoğun yaşayan dünya ülkeleri arasında yer almaktayız. Özellikle üst solunum yolu enfeksiyonlarındaki uygunsuz antibiyotik kullanımı en önemli sorunlarımız arasındadır. Veteriner hekimlik ve gıda sanayiinde de antibiyotiklerin yer alması dirence olumsuz katkı sağlamaktadır.
Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de bu konu son yıllarda daha çok ele alınmakta, uygunsuz antibiyotik kullanımını azaltmak için birçok program düzenlenmektedir. Sağlık Bakanlığınca hekimlere yönelik akılcı antibiyotik kullanımı eğitimleri düzenlenmekte, uzmanlık dernekleri tarafından da bu konu sıklıkla gündemde tutularak hem sağlıkçılara hem de komu oyuna yönelik bilinçlendirme çalışmaları yapılmaktadır.
Her yıl tüm dünyada 18-24 Kasım haftası “Antibiyotik Farkındalık Haftası” olarak anılmakta ve antibiyotik direncini önlemek için uygun kullanımın önemi ön plana çıkarılmaya çalışılmaktadır. Bu yıl Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından belirlenen tema “farkındalığı arttır, direnci durdur” olarak belirlenmiştir. Değişen ve gelişen olanaklar arası ile insan hareketliliğinin de maksimuma ulaştığı çağımızda, tüm dünya ülkelerinin antibiyotik direncini önleme konusunda birlikte hareket etmesi ve DSÖ’nün antimikrobiyal direnci önlemeye yönelik küresel eylem planı çerçevesinde belirlenen tedbirlere uyumu arttırmaya yönelik düzenlemeler yapması gereklidir.
Tüm dünyanın en önemli sağlık sorunlarından biri olan antibiyotik direncini azaltmak için, hekimler olarak bireysel sorumluluğumuzun da büyük olduğunun farkında olmalıyız. Birinci, ikinci ve üçüncü basamak sağlık hizmeti sunan tüm kamu ve özel sağlık kurumlarında, tüm sağlık personelinin akılcı ve uygun antibiyotik kullanımı konusunda duyarlı olması, hastaların ve toplumun bu konudaki farkındalığı ve bilgisini arttırmak için de gönüllü olması oldukça önemlidir.
Unutmayalım. Yeni antibiyotik geliştirmek bir çözüm değil. Zira evrende varlığını sürdürmek her canlının en büyük savaşı ve bakteriler için de bu gerçek değişmiyor. Her yeni antibiyotiğe potansiyel direnç her dönem var olacak. O nedenle akılcı ve uygun kullanım tek çare.
Farkında olalım! Direnci el birliği ile durduralım!
Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları Anabilim Dalı Başkanı
Prof. Dr. Neşe Demirtürk